Engin Erkiner
http://yukseleris.blogspot.com bloğu beş yılı
geride bırakmış ve son altı aydır hiçbir yazı konulmadığı halde 600 ziyaretçisi
olmuş. Daha önce böyle şeyler bana ilginç gelirdi, şaşırırdım. İnsanın
şaşırdıkları üzerine düşünmesi gerekir ve böyle yapınca da gerçekte şaşırmaması
gerektiğini anlar.
Okur
yazının başlığıyla blog arasında ilişki kuramayabilir. Yüksel Eriş blogu
yaşanılan sürecin her yönüyle değerlendirilmesinin sonuçlarından bir tanesidir.
2008
yılında bu aylarda Acilciler olarak anılan hareketin kendi tarihiyle
hesaplaşmasını kamuoyuna açık olarak yapmaya başladık. 1974-80 döneminin adı
efsaneleşmiş hareketlerinden bir tanesiydi. Teorik olarak, örgüte adını veren
broşür, Türkiye Devriminin Acil Sorunları nedeniyle unutulmaz bir hareketti.
Döneminin
15 yerleşim biriminde örgütlü en yaygın silahlı mücadele hareketiydi.
Kadınların bu hareket içinde önemli yeri vardı. Kadınlar her örgütte vardı ama
burada birkaç isimle sınırlı da olsa sorumluluk taşıyan kişiler olarak öne
çıkıyorlardı.
Bu
hareket kahramanlarını olduğu kadar hainlerini de çıkarmıştı. Işıklar önde
gelen isim, Mihrac Ural üzerinde yoğunlaştı. Bu kişinin hem bu örgüt ve hem de
daha sonra devrimci hareket genelinde oynadığı uğursuz rolü ortaya çıkardık.
Muhabarat’ın örgüt ismini kullanarak devrimci hareket içinde örgütlenmek
çabasını engelledik.
Mihrac
Ural’ın suçlarının ortaya çıkarılması önemli bir iş olmakla birlikte, bu
sürecin başka sonuçları da oldu.
Maddelersek:
İlk olarak, unutulan
bir isim, Ali Çakmaklı ismi yeniden bilinir kılındı.
Ali
Çakmaklı, 12 Eylül 1980’den kısa süre sonra Adana’da Mihrac Ural’ın adamları
tarafından öldürülmüştü. 12 Eylül sonrasının, önceden planlanmış olan ve
Karanlık Adam başlıklı bildiriyle sahip çıkılan, ilk sol içi cinayetidir. Çok
kişi faşizme karşı mücadelenin sorunlarıyla uğraşırken, bu kişi ve adamları 12
Eylül karanlığından yararlanarak ilk sol içi ilk cinayeti gerçekleştirmeye
uğraşıyordu.
Ali
Çakmaklı’nın mezarı yapıldı ve Adanalı devrimciler birlikte O’nu
andılar. Döneminde Adana’nın tanınan bir ismiydi ve mezarı başında okunan
ortak bildiride “karanlık güçler tarafından katledildi” denirken, gerçek
Karanlık Adam da gösteriliyordu. Uzakta değildi. Yıllardan beri Lazkiye’de
Muhabarat himayesinde yaşıyordu.
İkinci olarak,
unutulmuş bir başka isim, Nebil Rahuma ortaya çıkarıldı. Mihrac Ural,
katledilmesinde rolü bulunduğu bu ismi kirli amaçları için kullanmaya kalktı.
Yaptırmadık. Nebil’in öldürülmesi 12 Eylül’ün hemen ardından gerçekleşen sol
içi bir başka cinayettir. Bütün süreci ortaya çıkardık. Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma
Olayı kitabı bu sürecin
sonucudur.
Üçüncü olarak,
Lazkiye’de yine Mihrac Ural’ın provokasyonuyla öldürülen Müntecep Kesici de hem
bizim ve hem de devrimci hareketin tarihindeki yerini aldı. Suriye’de öldürülen
başka devrimcilerin isimlerini de tek tek ortaya çıkardık.
Dördüncü olarak, Yüksel
Eriş gelir. Yüksel, Acilciler’in kurucularından bir tanesiydi ama neredeyse
unutulmuştu. Blog onun adına kuruldu ve büyük ilgi gördü. Yüksel Eriş ölüm
yıldönümlerinde mezarı başında anılmaya başlandı.
Beşinci olarak, İbrahim
Yalçın yazar oldu. “Sürekli not alıyordum ama uzun bir konuyu anlatmak kolay iş
değildir. Örgüt tarihi ve Mihrac Ural hakkında yazdığım çok sayıda yazıı
yazarken yazı yazma özelliğim gelişti!..” diyordu. “Ey Hayat” adlı THKP-C
(Acilciler) anılarının ilk cildi bu gelişmenin sonucudur.
Altıncı olarak, “Miro
Masalı” gibi resim tarihinin çok sayıda tablosuyla süslü eşi bulunmaz bir masal
ortaya çıktı. www.mirocan.blogspot.com
www.enginerkiner.org sitesi
bu sürecin bütün yazılarını içerdi. Adının bu kadar bilinmesinin önemli
nedenlerinden birisi de budur.
Bir insan
bir örgütün tarihinden böylesine silinebilir mi?
Daha önce
anlatılsaydı inanmazdım, ama olabiliyormuş.
1982-2013
yılları arasındaki 31 yılın büyük döneminde bulunmayan, varlığı sona ermiş bir
örgütün adını kirli amaçlar için kullanan, kendisini lider ve bu örgütün Genel
Sekreteri ilan eden Mihrac Ural’ın ne liderliği kaldı ne de Genel
Sekreterliği!..
Yıllarca
bu örgüt adına açıklamalar yayımlayan Mihrac Ural, 2013 sonrasında örgütün
adını bile ağzına alamaz oldu.
2013
Reyhanlı katliamının gerçekleştiği yıldır. Kendisi bu katliamla ilgisi
bulunmadığını iddia eder ama parmaklar onu göstermeye başlayınca paniğe kapıldı
ve liderlikten de kendisine yakıştırdığı genel sekreterlikten de vazgeçti.
Sanki katliamdan bir hafta öncesine kadar Hatay halkını Suriyeli mültecilere
karşı eylem yapmaya çağıran, Acilciler’in Hatay’da eylem yapacağını ilan eden
kendisi değildi…
Öyle bir
panikledi ki, “Bu örgüt 20 yıldır yoktur!..” deyiverdi.
Örgüt
adına yapılan çağrıları da herhalde Rufailer yapmıştı!..
Yandaş
basının tüm çabasına rağmen Acilciler adını Reyhanlı katliamına karıştırtmadık.
O katliamın asli faillerinden bir tanesi Mihrac Ural’dır, Acilciler değil…
Bırakın
başka şeyleri, yaşadığı panik bile yeterince açıklayıcıdır.
Sonuçta
denilebilir ki, epeyce iş yapılmış, yaşanılan süreç her yönden sonuca
götürülmüş. Mihrac Ural bir sinekse eğer, fena halde yağı çıkarılmış!..
Şimdi,
Suriye’deki iç savaşta gerçekleştirdiği Banyas katliamı nedeniyle kellesine
ödül konulmuş, adamlarıyla birlikte savaşmak adına çapulculuk yaparmış! Bize ne
bundan!
YükselEriş blogu 2008-2013 arasında kamuoyuna
açık olarak yapılan bir örgütün kendi tarihiyle hesaplaşması sürecinin yukarıda
maddelenen altı sonucundan bir tanesidir. Ana sonuçla birlikte gerçekleşen, bu
sonucun alınmasını da etkileyen altı “yan sonuçlardan” bir tanesidir.