Engin
Erkiner
Yüksel
başka kişiler arasında “arabuluculuk” yaptı mı, bilmiyorum. Benimle ilgili
olarak ise 4-5 kez yaptı. Yüksel’in arabulucu olmasını isteyen ben değildim,
talep karşı taraftan ve doğrudan Yüksel’e geliyordu. Benim de reddedecek halim
yok…
Gerçi
aradaki çelişki hayli keskin olduğu için arabuluculuk geçici oluyor, kısa süre
sonra sorunlar yeniden patlıyordu. O zaman yine Yüksel’e başvuru yapılıyordu.
Arkasından yine aynısı oluyordu.
Yüksel’in
de bu işten yavaş yavaş bıktığını hissediyordum.
Okurlardan
en azından bir bölümünün bildiği gibi İlker’in ablasıyla evliydim. 1975 yılı
Eylül ayının başlarında kısa dönem askerlik için bulunduğum Balıkesir’den
Kurban Bayramı nedeniyle hepimize on gün izin verilmişti. Bu sırada
evlenmiştim. Aradan daha üç ay bile geçmeden aramızda şiddetli çelişki başladı.
Burada
sorun erkek kötü-kadın iyi ya da tersi değildi. Kişiler birbirlerine
uymuyorlardı. Yapılan yanlış bir evlilikti. Dışarıdan varmış gibi görünen
uyumun birlikte yaşama sözkonusu olunca kısa sürede kendini sert çelişkilere
bırakıyordu.
O
yıllarda kadın ve erkeğin bir süre birlikte yaşaması ve birbirini daha iyi
tanıması, ardından da evlenmesi ya da evlenmemesi söz konusu değildi. Artık
karşılıklı olarak birbirinizi ne kadar tanıdıysanız!..
Daha önce
birlikte yaşamış olmak da evliliğin sürmesinin garantisi değildir, ama en
azından şiddetli anlaşmazlık ihtimalini azaltır.
Aralık
1975’te şiddetli geçimsizlik iyice tırmandı. Yüksel konuyu doğrudan olmasa bile
duyuyordu ve güldüğüne eminim.
“Bu
kadınla yapamazsın diye sana söyledim, ama dinlemedin” diyor olmalıydı. Yüksel
gerçekten de bana böyle söylemişti. Gerekçesi, bu kadın politik değil, öyleymiş
gibi görünüyor ama değil, idi.
Ocak
1976’da Beylerderesi oldu ve geçici bir sulh sağlandı. Ev basıldı, hiçbir şey
bulunamadı. İşe bakın ki, ablası olduğu için onun üzerinde duruyorlardı, benim
üzerimde değil…
Apar
topar Ankara’dan İstanbul’a taşınmak zorunda kaldık.
İstanbul’da
aramızdaki çelişki tam anlamıyla patladı. Bir yandan askeri alanda bu kentte
ilk tecrübelerimizi kazanıyoruz, bir yandan da sinirim tepemde. İyi ki
soğukkanlı bir insanım, yoksa o sinirle insanın olmadık hatalar yapması
kaçınılmazdır.
1976
Temmuz… Artık beni henüz doğmamış çocuk bile durduramaz, evden gideceğim.
Başkasını hiç dinlemeyeceğim düşünüldüğü için Yüksel’e haber gidiyor. Yüksel
acele geliyor. “Biraz dur Engin… Sana söyledim, bu kadınla yapamazsın diye,
dinlemedin. Şimdi mecburen hiç olmazsa bir süre çekeceksin!..” diyor. Haklı, ne
diyeyim ki…
Bir süre
çekiyorum ama olacak gibi değil. Yüksel yine geliyor ve bu durum birkaç kere
tekrarlandı. Sonrasında iş kendiliğinden yoluna girdi.
Politik
çıkış yapmak kararı aldık ve kendisi öğretmen olduğu için izi kolayca
bulunabilecek bu evden gideceğim. Hoşlanılmayan bir durum ama itiraz edilmesi
de mümkün değil, gideceğim…
Eşyaların
hepsini bıraktım ve gittim. Zaten yanımda eşya taşıyacak halim de yoktu. Kısa
süre sonra Yüksel hayatını kaybetti, arabuluculuk da zorunlu olarak bitti.
Yaşasaydı da arabuluculuğun süreceğini sanmıyorum.
Geri
dönmeyeceğimi Yüksel de biliyordu, ama biraz katlanacaksın, diyordu. Olaylar o
kadar hızlı gelişti ki, bu durum da uzun sürmedi.