Yüksel Eriş - Yeni Bilgiler

Engin Erkiner


1977 yılında Belma’ya yazdığım mektuplarda iki yerde Yüksel’den söz ediliyor. Yüksel olarak değil de öğretmen ve Süreyya olarak… 

Bu mektupları bilgisayara geçiriyorum, şu anda 160 kitap sayfası kadar oldu. Yüksel’in Süreyya olarak geçtiği iki cümlelik yeri bir türlü bulamadım, ama ötekini buldum. Nasılsa hepsinin bilgisayara geçirilmesi tamamlanınca bütününü okuyacağım, o zaman bulabilirim. Aşağıda büyük bölümü yeniden verilen mektup yaklaşık 35 yıl önce Isparta Cezaevi’nden yazılmış. Yüksel, öğretmen olarak geçiyor.

Yüksel, İlker ve ben arasındaki bir tartışmadan söz ediliyor. Yüksel, teorik ve pratik konuların birbirinden daha fazla ayrılmasından yanaydı ve bu şekilde daha hızlı bir gelişim gösterebileceğimiz düşüncesindeydi. Ben taraftar değildim, İlker de karşıydı, sonuçta o güne kadar yaptığımız gibi devam ettik.

Bu tartışma 1975 başlarında olsa gerektir, 1974 sonu da olabilir. Örgüt kurulmuş ve gelişme sorunları karşısındayız. Dev gibi sorunlar var ve nereden nasıl ilerlemek konusunda farklı yönelimler hepimizin kafasına gelip gidiyor. Önce mektubu okuyun…

«Sevgili Belma,                                                                                       7.12.1977

Geçen mektubumdan itibaren değişen bir durum yok. Sadece 5. koğuşta birlikte kaldığımız bir arkadaş tahliye oldu. Toplam 13 kişi kaldık. 25 kişi gelmiştik neredeyse yarısı çıktı bugüne kadar. Havalar da felaket soğudu. Bugün soğuğa rağmen miskinliği bırakıp spor yaptım. Bir de pardesü gelmişti, yağmurda onu giyip dolaşıyorum.

Yine okuduğum kitaptan kıssadan hisseler çıkarmaya devam edelim. Anti-Dühring hâlâ bitmedi (ne bitmez kitapmış be!).

Biliyorsun, insan yaptığı iş oranında gelişir. Bütün yeteneklerini geliştirme olanağı bulur. Aslında işbölümü insanın belli (bazan tek) yeteneğinin gelişmesine, diğerlerinin körelmesine yol açar. “İşi bölmek insanı da böler.” Bu anlamda insan yeteneklerinin tam anlamıyla gelişebilmesi için insanın her işi yapması gerekir. Şüphesiz bazı konularda daha yeteneklidir ama tüm yeteneklerin ortaya çıkışı ve tam anlamıyla bir gelişme ancak çok çeşitli işlerle uğraşıldıktan sonra olabilir. Şüphesiz bu bugünkü toplum yapısı içinde olamaz. Ve başka bir toplumda bunun nasıl olacağı da şu anda bizim sorunumuz değil. Bizi esas ilgilendiren o ileriki toplumu hazırlama sürecindeki insanın değişimi. Bu konuda bilinen örnekleri incelemek ve buradan giderek hemen herkes için geçerli genel sonuçlara varmak en iyi yöntemdir. Burada yine tanıdığımız bir insanı incelemek gerekecek. Gerek süreci iyi bildiğimizden ve gerekse de bu tür olaylara onun hayatında çokça rastlandığından.

İnsan iş gördükçe gelişir dedik. Ancak süreçte önemli olan herhangi bir değil, sürecin o an içinde bulunduğu aşamada en gereken işin yapılması ve ona ait olan yeteneğin gelişmesidir. Zaten başka türlüsü de garip olur. Eğer ana dikkat o an için süreçte en öemli olan ihtiyaç üzerinde toplanmazsa, o en önemli işe karşılık gelen yetenek gelişemez. Süreçteki daha az önemli olan bir işe tekabül eden yetenek ise ona gösterilen ihtiyaç az olduğundan tüm boyutlarıyla gelişemez. Bu insanın ilk gelişimi entelektüel yönden olur ve dolayısıyla katkısı da. Zaten o anda sürecin içinde bulunduğu aşamanın ana ihtiyacı da budur. Yalnız burada sık sık ortaya ilerde de çıkacak bir durum vardır: Bu insan enerjisinin büyük bir kısmını (belki gerektiğinden de büyük) o anda sürecin istediği alana toplar. Bunun avantajı; o alanda oldukça iyi adım atılabilmesidir. Dezavantajı; diğer yönlerin oldukça az gelişmesidir. Ve bu nedenle de o diğer yönlere ihtiyaç gösteren bir aşama geldiğinde hazırlıksız yakalanmasıdır. Gene de enerjisinin büyük kısmının bu ana alanda toplanması sürece büyük bir itici güç sağlar. Ya süreç başka bir aşamaya atladığında ne olacaktır...

Bu durumda iki şey birden ortaya çıkar: Önceki süreçteki durumun avantaji ve dezavantajı. Dezavantaj sürecin yeni durumuna olan yabancılıktır çünkü daha önce bu tür konulara olan ilgisi çok tali kalmıştır. Gerçi bu ilgi ne kadar fazla da olsa son tahlilde bir yetenek ancak süreç ona esaslı bir ihtiyaç gösterdiğinde gelişir. Ancak ileriyi görmek sayesinde daha sonraki sürece az da olsa hazırlanmak şüphesiz oldukça faydalı olur. Sonuç olarak ana enerjisini bir önceki sürece teksif eden yeni bir süreçte başlangıçta geride kalır; bu dezavantajdır.

Avantaj ise bir önceki sürecin şartların olanaklı kıldığı ölçüde son derece iyi bilinmesi ve dolayısıyla bu yeni süreçte ana enerjinin bu alana verilebilmesidir. Böylece başlangıçta geride kalan bu kişi kısa sürede diğerlerine yetişebilir. Bahsedilen bu ikinci aşama organizasyon olarak adlandırılabilir.

Ardından üçüncü aşama daha gelir: Pratik. Yalnız bu insanın hayatında bu noktada bir değişim olur: Yetersiz ölçüde bile olsa üçüncü aşamanın gerekleri ikinci aşama içinde hazırlanır. Ve bu da ileride büyük fayda sağlayacaktır.

Şimdi tüm bu üç aşamayı bir bütün içinde incelersek: İdeal gelişim; her aşamada ana ihtiyaç noktasına enerjinin çoğunu vermek ama bu arada geleceği de gözleyerek ileri aşamaların gerektireceği hazırlıklara girişmektir. Böylece yeni aşama geldiğinde bir süre için de olsa yabancılık çekilmez.

İkinci nokta; her üç aşamada kazanılan, geliştirilen yeteneklerin yanyana gelişmemesi, birbirleriyle bütünleşmesidir. Böylece iyi ama ayrı ayrı üç unsur değil; tek, bütünleşmiş bir unsur meydana çıkar. Bu hiç de kolay bir iş değildir aslında. Çünkü bir yandan ana enerjiyi sürecin gerektirdiği yöne yığarken, diğer yandan yeni öğrenilen şeylere göre eskiden bilinenleri de düzenlemek gerekir. Bütünleşme ancak böyle sağlanabilir çünkü.

Bir zamanlar öğretmen özellikle üç alanın da ayrılmasını ve her birinde ayrı insanların bulunmasını ısrarla isterdi. Bu ayrımla, ki kısa süreli olacaktır deniyordu, süreç daha hızlı yürüyebilecekti. Bu insan da bu öneriye pek taraftar değilmiş (sanki ileride başına gelecekleri bilirmiş gibi).»

Sanki ilerde başına gelecekleri bilirmiş gibi Yüksel’in görüşüne karşı çıkmışım. Başıma gelecek olan, birer yıl arayla İlker ve Yüksel’in ölümüyle bir sürü şeyin başıma kalması, akla gelebilecek her şeye koşmak zorunda kalmam ve aşırı derecede zorlanmamdı. Eksikler hatalar oldu ama başardık. Acilciler bir hevesle kurulmuş ve kısa süre sonra da tarihin karanlıklarında kaybolup gitmiş bir örgüt olmadı, Keşke sizler de sonraki günleri görebilseydiniz!..