Engin Erkiner
Yüksel Eriş’i 35 yıl önce 1977 yılının Ocak
ayında kaybettik. http://enginerkiner.org ’da yer alan, Miro Masalı ve Yüksel Eriş başlıklı yazıda belirttiğim gibi, Yüksel ile ilgili olarak bu ay içinde her hafta bir yazı
yazacağım.
Geçtiğimiz yıl Yüksel’in 34. ölüm yıldönümü
nedeniyle yazdığım yazıda, bunca yıl önce hayatını kaybetmiş, geride yazılı bir
yapıt bırakmamış, döneminde dar bir çevre dışında da tanınmayan Yüksel Eriş’in
şimdi ilgi odağı olmasının nedenlerini anlatmıştım.
Önde gelen neden, THKP-C/Acilciler’in yaptığı
örgütsel hesaplaşmayla dikkatleri üzerlerine çekmeleri ve bu örgütün tarihiyle
ilgili tüm kişilerin de ilgi odağı haline gelmesiydi. Bu ilgi odaklığı, bazı
kişilerin gözünde Yüksel’i, içine düştükleri çıkmazdan kendilerini kurtaracak
bir mehdi gibi görülmesine neden oldu. “Yüksel’i tanırdım”, “Yüksel’in
kardeşiyim”, “Yüksel yoldaş demişti ki…” söyleminin bazı kişileri yükselteceği
sanıldı.
Herkes kendi kendisini bir şey ilan edebilir,
ama bu ilan ediş, Acilciler’in tarihinde işlenmiş olan suçları örtmeyi
amaçlıyorsa, ileri gidilmesine de izin verilmez. Yüksel, işte tam da bu amaçla
kullanılmak isteniyor.
Başarılı olunmadığı, olunamayacağı açık…
Bu yazıda da asıl konumuz Yüksel’i kullanmaya
çalışan bazı tipler değil, onların durumundan hareket ederek bazı genel
ilkeleri ortaya koymaktır.
Birincisi: Akrabalık ilişkileriyle
bir yere varılamaz, akrabalık ilişkisi kimseyi yüceltmez. Kişi, yıllar boyunca
yaptıkları ve yapamadıklarıyla değerlendirilir. Filanı tanırdım, falanın yakın
akrabasıyım temelinden hareketle hiçbir yere varılamaz. Ancak çaresiz insanlar
bu tür bir gerekçeye sığınırlar. Belirleyici olan, kişinin, hayatı boyunca
kendisinin ne yaptığıdır.
Filanca kişinin yakın akrabası olmak kendi başına
anlam taşımaz. Zira bu durum sizin kendi iradenizle, becerinizle yaptığınız bir
şey değildir. O aile ilişkileri içinde doğmuşsunuzdur. Doğmayabilirdiniz de…
Mihrac Ural, Uruba hareketi militanı olan Zeki
Ural’ın oğlu olmakla övünür. Bu övünme çaresizliğin ürünüdür. Zeki Ural bir
Arap milliyetçisidir ve kendince mücadele etmiştir. Mihrac Ural ise, bırakalım
devrimciliği, Arap milliyetçisi bile olamamıştır. Hayatı boyunca bu doğrultuda
doğrultuda dikkate alınabilecek hiçbir şey yapmamıştır. Bu durumda filancanın
oğlu olmanın ne anlamı vardır?
Bu şecere sizin çapsızlığınızı,
beceriksizliğinizi örtemez.
Benzer bir durumu değişik islamcı akımlarda da
görürüz. İlgili akımın önde gelen kişisi şeceresinin ta bilmem kaç kuşak
öncesinde peygambere, Hacı Bektaş’a ya da başka tanınmış bir şahsiyete
uzandığını kanıtlamak için uğraşır. Diyelim ki, kanıtladı. Bundan ne çıkar?
Bilmem kaç yüzyıl önceki kişinin iyi ve gelişmiş
bir insan olması, yıllar sonra onun şeceresinden gelen kişinin de aynı
özelliklere sahip olmasını gerektirmez.
Daha yakına gelirseniz, benzer bir belirlemeyi
yakın akrabalık ilişkisi için de yapabilirsiniz. Kişinin kardeşinin ya da yakın
bir akrabasının gelişmiş bir kişi olması, kendisinin de aynı özelliğe sahip
olduğu anlamına gelmez.
Ayıp diye bir şey vardır ama çaresizlik ayıp
tanımaz.
Deniz Gezmiş’in ya da Mahir Çayan’ın
kardeşlerinin bu özelliklerini öne çıkartarak dikkat çekmeye çalıştıklarını
gördünüz mü? Görmediniz, çünkü onlar, yapılanın ölen kişiye saygısızlık
olduğunu ve bir çeşit ölü ticareti olduğunu bilecek kadar terbiye sahibidirler.
Siz, benim, İlker’i “bir dönem akraba idik”
sözleriyle tanıttığımı hiç duydunuz mu? Bırakın devrimciliği, asgari bir insan
terbiyesine sahip olmanın ötesinde, böyle bir tanıtıma ihtiyacım da yok. Hayatım
boyunca yaptığım yeterince iş var ise, böyle bir tanıtıma ihtiyacım olur mu?
Ölü tüccarlarına da önerim, teoride ve pratikte bir
şey üretmeleri ve başka isimlerin arkasına sığınmamalarıdır. Ben de geçmişi
anlatıyorum, ama buradaki amaç, az bilinen devrimcileri değişik özellikleriyle
anlatmaktır, yoksa o isimleri kullanarak pazarlamacılık yapmak değildir.
Devrimci harekette düzeyin iyice düşmüş olması
bu tür çabaların da belirli bir yaygınlık kazanmasına yol açtı. Bu tipler kendi
çevrelerinin dışında ciddiye alınmıyorlar. Fazla ileri gittiklerinde de
hesaplarını görmek zor olmuyor.
“Mahir Çayan’ı tanırdım” ya da “Deniz Gezmiş’i
tanırdım” söylemi kendi başına herhangi bir anlam taşımaz. O dönem bir sürü
kişi bu iki ismi tanırdı. Aradan kırk yıldan fazla zaman geçti, bu dönem içinde
sen ne yaptın, onu anlat, derseniz, ortada bir şey yoktur. Bu olmayınca da
isimlerin arkasına sığınmak ihtiyacı duyulur.
İkincisi: Bugün nerede isen ona
göre değerlendirilirsin Son on yılda hatta son yirmi yılda bir şey değilsen,
daha da ötesi pisliğin içine iyice batmış isen, daha öncesinde kahraman olsan
bile ne olur?
1970’li yılların başınd THKO ve THKP-C içinde
yer almış ve ardından her şeyle ilişkisini kesmiş o kadar çok insan var ki…
Şimdi bu insanları neye göre değerlendireceğiz? Kırk
yıl önce ne olduklarına göre mi, yoksa bugün ne durumda olduklarına göre mi? Kırk
yıl öncesini iyice abartarak anlatırlar. Başkalarının da o dönemi bildiğini
bilirler, ama böyle anlatmanın dışında çareleri yoktur.
Daha somut bir örnek, Mehmet Yavuz’u vereyim. Antakya’daki
ilk illegal örgütlenme içindeymiş falan filan. Yüksel’den bomba yapmasını da
öğrenmiş imiş! Külliyen yalan, ama doğru kabul edelim! Ne çıkar bundan?
Mehmet Yavuz, DYP üyesidir. 2006-2007’de bu
partinin Mersin il başkan yardımcısı ve 2007 seçimlerinde milletvekili aday
adayıdır. Kendisi, bizzat açıkladığı gibi, Mehmet Ağar’dan pusula alarak
Emniyet Müdürlüğü arşivine girmiş kişidir.
Bu durumda ilgili kişiyi neye göre değerlendireceğiz?
Yüksel Eriş’i tanımasına göre mi, yoksa DYP’li ve Mehmet Ağar’cı olmasına göre
mi?
Herhalde ikincisine göre…
Mihrac Ural’ı neye göre değerlendireceğiz?
Yüksel Eriş’i tanıyan bir kişi olarak mı, yoksa
Arap milliyetçisi, devrimci katili, Abdullah Öcalan’a suikast teşebbüsünde (diğer
suçlarını saymıyorum!) yer alan bir kişi olarak mı?
Herhalde ikincisine göre…
Sonuçta zor bir durum ama ne yaparsınız… Yaş
olmuş elli civarı… Kişi hayatında doğru dürüst bir şey yapamamış…
Ne yapacak? Filanın akrabasıydım, falanı
tanırdım söylemiyle bu boşluğu doldurmaya çalışacak. Bu saptamayı pisliğe
bulaşmamış olanlar için söylüyorum. Bulaşanlar için ise durum umutsuz…
Devrimci katili isen, Mehmet Ağar’ın güvenini
kazanacak kadar pisliğe batmış bir kişi isen, seni değil Yüksel Eriş, Mahir
Çayan bile kurtaramaz!..