Yüksel Eriş'i Kullanmak (2)


Engin Erkiner


Yazının ilk bölümü şu cümlelerle başlamıştı:

“Bazı insanlar, yıllardan beri yaptıkları bir şey olmayınca, oluşan boşluğu doldurabilmek için geçmişten bazı isimler seçerek kullanmayı deneme yoluna sapıyor. Seçilen bu isimler yıllar önce ölmüş insanlardır. Bu kişiler tarafından kendilerine söylettirilen şeylere itiraz edebilmeleri mümkün değildir. 

Amaç, bu kişileri koltuk değneği yapmaktır, zira başka türlü ayakta durabilmek mümkün değildir.

Önce küçük uydurmadan başlayayım.”

Bu yazının konusu ise, büyük uydurma!..

Yüksel Eriş’in “halk savaşının stratejik planlarını yaptığı” küçük uydurmaydı, çünkü Yüksel halk savaşı konusuna yatkındı ama “stratejik plan” gibi bir şey söz konusu değildi. Zaten olamazdı da…

Kırsal alandaki tek ilişkisi Devrimci Savaş ayrılığı nedeniyle kopan bir örgüt hangi halk savaşının stratejik planını yapıyor?

Yapsa yapsa kâğıt üzerinde plan yapar ve onlar da –solda başka örneklerinde de görüldüğü gibi- 30 yıl boyunca bir türlü hayata geçirilemez.

Büyük uydurmada ise, uydurulanda abartı söz konusu değil, uydurulanın gerçekle hiç bir ilgisi bulunmuyor.

Mihrac Ural’a göre, Yüksel Eriş “Hatay’ın ayrı varlık” olduğunu söylemiş imiş!

Kime söylemiş, kendisine!

“Ayrı varlık” ne demek?

“Hatay kendi kaderini tayin etmelidir” ya da başka bir deyişle “Hatay, anavatan Suriye’ye bağlanmalıdır” anlamına gelir. Mihrac Ural’a göre, daha Antakyalılar bu konunun farkında bile değillerken, Yüksel Eriş, Antakya’ya gelince meseleyi şıp diye anlayıvermiş!

Yüksel Eriş’in böyle bir saptama yapmış olması mümkün değildir.

O yıllarda yazılan yazılarda ve yayınlanan bildirilerde ulusal sorun ile ilgili tek cümle yoktur. Bırakın Hatay sorununu, Kürt sorunuyla ilgili olarak bile tek cümle yoktur. Çünkü biz bu konuyu bilmiyorduk ya da genel saptamalar düzeyinde biliyorduk. Hiç birimizin ulusal sorunu inceleyip bu konuda yazacak zamanı ve fırsatı olmamıştı. Ne İlker’in ne de benim olmadı. Yüksel’in adını zikretmiyorum çünkü Yüksel herhangi bir şey yazmadı. Daha uzun yaşasaydı, sonraki yıllarda mutlaka yazardı, ama yaşadığı dönemde yazmadı.

Ek olarak, Yüksel, Antakya’daki ilişkileri ve izlenimlerini aktarırken de “ayrı varlık” diye bir şeyden söz etmedi. Yüksel’den sonra bu kente giden ve daha uzun süre kalan Ömür de böyle bir şeyden söz etmedi. O yıllarda Antakya’da bulunanlara sordum: Ayrı varlık konusu herhangi bir şekilde konuşulmuş muydu? Yüksel’den böyle bir belirleme duymuşlar mıydı? Ya da Mihrac Ural kendilerine böyle bir belirleme aktarmış mıydı?

Cevapların hepsi olumsuzdu. Hayır, böyle bir belirleme duyulmamıştı.

1978 yılına geçiyoruz. Mihrac Ural, cezaevinde kaldığımız aylar boyunca ne bana ne de bir başkasına “ayrı varlık”tan, “Hatay sorunu”ndan söz etmedi. 

Ulusal sorunu, hapishanede iken, Emeğin Birliği ile Kurtuluş arasında bu konuda süren tartışmaları izleyerek öğrendik. “Hatay sorunu”nu Suriye’ye gidinceye kadar duymadım. Antakyalılardan bile duymadım!..

Mihrac Ural böylesine kuyruklu bir yalana neden ihtiyaç duyuyor?

Nedeni basit: Hatay’da uzun yıllarden beri “kendi kaderini tayin hakkı ya da Hatay’ın Suriye’ye bağlanması” doğrultusunda kayda değer bir mücadele ortaya çıkmadı. Suriye ve bu ülkenin gizli servisi Muhabarat yıllardan beri bu konuda çaba gösterir. Mihrac Ural da yıllardır önce gizli sonra açık olarak bunun için çabalar. Yine de bu konuda görülebilir bir başarı sağlanamadı.

Son umut Yüksel Eriş’e kaldı.

Yüksel Eriş yoldaş durumu hemen kavramış ve Hatay’ın “ayrı varlık” olduğunu anlayıvermiştir!!!

Sonuçsuz kalacak bir uydurma. Hatay’da bu konuda kayda değer hiçbir mücadele ortaya çıkmamışsa, Yüksel Eriş ne yapsın!

Hatay halkı aptal değil. Türkiye demokrasisi eksikli bir demokrasi, ama buna rağmen Suriye’deki sözüm ona demokrasiye göre karşılaştırılamayacak kadar ileridedir. Suriye’de babadan oğula geçen –demokrasi ile de süslenmiş- padişahlık sistemi vardır. 

Ek olarak, Türkiye ekonomik bakımdan Suriye’den en az yirmi yıl ileridedir. Bu durumda, Hatay halkının Suriye’ye bağlanmak istemesi için aptal olması gerekir. 

Ana dilin özgürce kullanılması ve Arap Aleviliği inancının baskıyla karşılaşması gibi sorunlar vardır ama bunların “ayrı varlık” olmakla ilgisi yoktur. 

Mihrac Ural, Yüksel Eriş’i “ayrı varlık” konusunda konuşturarak kendisini ele veriyor. Yüksel Eriş böyle bir saptama yapamayacağına göre, Mihrac Ural, Yüksel’i “kafaya alınabilir” olarak görmüş ve bu konuyu kendisi açmıştır. Yüksel “ayrı varlık” saptamasını ciddiye almamıştır.

Bu durum Mihrac Ural’da hayal kırıklığı yaratmış olsa gerektir.

Cezaevinde bana, “Yüksel’in teorik düzeyi iyi değildi, sorularıma cevap veremezdi” derken, herhalde beklediğini bulamamanın acısını yansıtıyordu.

Şimdi soralım: Yıl 1976, Mihrac Ural 20 yaşında. 20 yaşındaki bir genç, “ayrı varlık”ı nereden bilebilir?

Kendisi bilemez. Kulağına söylenmiştir ve bu düşünceyi yayma görevi verilmiştir. İlk deneme de dışarıdan gelmiş sorumlu bir kişi üzerinden, Yüksel Eriş üzerinden yapılmıştır ama sonuç alınamamıştır.

Yüksel Eriş'in kafası “ayrı varlık” konusuna yatsaydı, bunu öncelikle Antakya’daki diğer devrimcilere de anlatırdı. Mihrac Ural’ın tepki toplamak endişesiyle anlatamadığını Yüksel Eriş anlatırdı ve bundan da öncelikle “anavatan Suriye’nin parçası olan Hatay” düşüncesini yaratmak isteyen Muhabarat yararlanırdı.

Mihrac Ural böylece “Yüksel Eriş’in Antakya'ya geldiği 1976 yılının yaz aylarında ben Muhabarat’tım” demektedir.

Suriye’ye gidince Uruba adlı Arap milliyetçisi hareketin genç kadrosu olarak gerçek yerini bulmuştur.  http://thkp-c-acilciler.blogspot.com ’da fotoğrafları ve kendi yazdığı msn ile samimi itirafçı olmuştur.

12 Eylül sonrasında bir dönem Suriye’de kalmak zorunda kalan sosyalist örgütler, programlarına “Hatay'ın kendi kaderini tayin etmesi” hakkının savunulmasını da almışlardı. Hatay halkı istiyorsa kendi kaderini tayin etsin. İster bağımsız olsun, isterse Suriye’ye katılsın. İstiyorsa, hakkıdır.

Hatay halkının böyle bir talebi yoksa, bu talebi türlü çeşitli numaralarla varmış gibi göstermeye kalkmak devrimcilere düşmez. Nitekim programlarda yer alan bu madde de, Hatay halkında konuyla ilgili hiçbir karşılık olmayınca unutulup gitmiştir. “Allah’tan umut kesilmez!..” denilmiştir.

Muhabarat ve Mihrac Ural “ayrı varlık” konusunda uğraşmaya devam etsinler. Sadece Yüksel Eriş'i buna alet etmeye kalkmasınlar.