Engin
Erkiner
Önce
birkaç rakam: “Yüksel Eriş blogu, 20 Temmuz 2010 günü yayına girdi. İlk
bir ayda Yüksel Eriş blogu ziyaretçi sayısı 2800’ü geçti. İlk altı ayda 8.400
ziyaret yapılmış. YükselEriş blogu bir yaşında!.. başlıklı
yazı yayına girdiği anda ziyaretçi sayısı 11.700 oldu. 18 ayda ziyaretçi sayısı
13.500 oldu. Beş aydır hiçbir yazı konulmadığı halde, hergün ortalama 10
ziyaret yapılıyor. İki yaşını doldurduğu anda ziyaretçi sayısı 15.000 olacak
gibi görünüyor.
Bir yıl
önce, blogun birinci yılını doldurmasıyla ilgili yazıda, Yüksel’e yönelik bu
ilginin Acilciler’e yönelik ilginin artması nedeniyle ortaya çıktığını
belirtmiştim.
1977
yılından bugüne kadar ülkede binlerce devrimci hayatını kaybetti. Kimisi
hapishanelerde, kimisi silahlı çatışmalarda, kimisi işkencede, kimisi de
değişik nedenlerle hayatını kaybetti. Yüksel Eriş bu binlerce insandan bir
tanesiydi ve yakın yıllara kadar tarihin karanlıklarında kaybolmuş çok sayıda
devrimciden bir tanesi durumundaydı.
Örgüt
tarihiyle ilgili yazılar başladıktan sonra, ilerideki yıllarda THKP-C
(Acilciler) adlı örgütün üç kurucusundan birisinin Yüksel Eriş olduğunu
belirttim. Bu bilgi daha sonra sol ile ilgili bazı kitaplarda da yer aldı.
Ardından Yüksel’in popüler olmasından rahatsız değilim. Neden olayım ki!
Yüksel
Eriş sadece bize değil bu ülkenin devrimci hareketine aittir. Bizde solun şu
eksiği vardır bu hatası vardır ama belirli değerleri de vardır. Başka deyişle
herkes herkesin ne olduğunu ve ne olmadığını bilir. Bu nedenle Yüksel Eriş’i
yıllardan beri unutmuş ve bazıları hiç tanımamış insanların O’nu kullanarak
pirim yapmaya yönelmelerini ciddiye almadım. İki atımlık barutlarının bile
bulunmadığı kısa sürede açığa çıkacaktı ve nitekim çıktı da…
Mark
Twain’in bir sözünü okudum: Gerçeği söyle, böylece sürekli olarak ne
söylediğini hatırlamak zorunda kalmazsın, diyordu.
Yalan
söyleyenlerin hele de bunu sürekli olarak yapanların oldukça güçlü bir hafızaya
ihtiyacı vardır. Çünkü söyledikleri yalanı unuturlar ve aynı konuda ilk
yalanlarıyla çelişen başka yalan söylerler. Yalan söylemenin böyle bir derdi
var!
Yüksel
Eriş ile ilgili yalanlar da bu nedenle pek çabuk açığa çıktı.
Söyleyenlerin
iki atımlık barutu bile yoktu ve normal olarak yalanın ve atıp tutmanın da bir
mantığı vardır, ama bunlarda o bile yoktu.
Gelecek
yazıda Yüksel Eriş ile ilgili olarak ortaya çıkan yeni birkaç bilgiden söz
edeceğim. Bunlar nereden çıktı, derseniz, 1977 yılında yazdığım mektuplarda
okudum.
35 yıl
öncesinde ne olmuş ne bitmiş herşeyi tam olarak hatırlamam mümkün değil.
Belma’ya yazılan mektuplarda Yüksel ile ilgili iki bilgi yer alıyor. 1977 çok
yakın bir zaman olduğu için hatırlamak da kolay doğal olarak. Mektupların
yaklaşık yarısını bilgisayara geçirdim, 1977 yılının sonuna geldim.
Belki
sonrakilerde de başka bilgiler vardır, bilemiyorum.