Engin Erkiner
Bazı insanlar, yıllardan beri yaptıkları bir şey
olmayınca, oluşan boşluğu doldurabilmek için geçmişten bazı isimler seçerek
kullanmayı deneme yoluna sapıyor. Seçilen bu isimler yıllar önce ölmüş insanlardır.
Bu kişiler tarafından kendilerine söylettirilen şeylere itiraz edebilmeleri mümkün
değildir.
Amaç, bu kişileri koltuk değneği yapmaktır, zira
başka türlü ayakta durabilmek mümkün değildir.
Önce küçük uydurmadan başlayayım:
“Yüksel yoldaş halk savaşının stratejik
planlarını hazırladı.”
Bak sen, ne hazırlamıştı mesela?
1976’nın sonlarında gerçekleşen Halkın Devrimci
Öncüleri - Devrimci Savaş ayrılığında Yüksel Eriş ile Rıza Salman’ın
birbirlerine yakın görüşleri savunduklarını, benim ise halk savaşı planlarına
soğuk baktığımı daha önce yazmıştım. Yüksel ile farklı görüşte olmaktan dolayı
gocunacak değilim ama, bu durum uydurmalara karşı sesimi çıkarmayacağım
anlamına gelmez.
Yüksel, halk savaşının şu veya bu planını
hazırlamamıştır. Ek olarak, böyle bir plan hazırlanamazdı.
Birinci
neden:
Daha sonra Devrimci Savaş adını alacak olan arkadaşlar ayrıldıklarında, kırsal
alandaki tek ilişkimiz olan Elbistan bölgesi de onlarla birlikte davranmıştı.
Bu alanda ilişkimiz kalmamıştı. Hangi ilişkiye dayanarak halk savaşına
başlayacaksınız?
İkinci
neden:
Bu konuda küçük bir askeri hazırlık bile yapılmamıştı. Elbistan’da bir yaylada
yapılan ateş etme ve saatli bomba yapımını öğrenmeyi askeri eğitimden saysanız
bile, bu kadarcık eğitimle hiçbir şey yapılamazdı.
Hem Yüksel’in ve hem de Rıza’nın sonradan bana
anlattıklarına göre, yaylaya yürüyüş sırasında Hamdullah dışında herkes
dökülmüştü. Hamdullah o bölgenin insanıydı, ötekilerin dökülmesi
normaldi.
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) Nurhak
dağlarına çıkan bölümünün katılımcılarından birisinin tuttuğu not defterinde
şöyle bir ifade yer alır: “Gerillanın ilk özelliği hareketliliktir. Biz ise
çobanlar kadar bile hareketli değiliz.”
Dağa gerilla kolu çıkaracak olsaydık aynısını
biz de tekrar edecektik.
Bir şeyi yapmak istemekle, o şeyi yapabilmenin
araçlarına sahip olmak, birbirinden oldukça farklıdır. Bu nedenle istemekle
yapmak birbirinden çok ayrıdır.
O zaman hepimiz acemiydik, burası açık. Ama
yürütülecek savaşı, ister kırda ister şehirde olsun, ciddiye almamak, bize
pahalıya patladı.
Adama sorarlar: Bu nasıl askeri eğitimdir ki, bu
eğitime katılan iki kişi, üç ay içinde, saatli bomba ile birlikte kendilerini
havaya uçurmuşlardır?
Halk savaşı, tıpkı şehir gerilla savaşı gibi, ciddi
ve büyük bir savaştır.
Bu savaşın özellikle başlangıç döneminin çok zor
olduğu bütün gerilla savaşı kitaplarında yazar. Oturup stratejik plan yapmakla
hiçbir şey olmaz.
Önce başlamak için önemli hazırlık yapacaksınız,
ardından da kendi halk savaşınızın teorisini yazacaksınız. Yaptıkça
yazacaksınız. Hiçbir kır gerilla savaşı ötekine benzemez. Savaş
yapıldıkça, onun özellikleri ve öncekilerine uymayan yanları yazılı hale gelir.
Kır gerilla savaşını Che Guevara’dan öğrenmek
ancak komik olarak görülebilir. Che’nin kır gerilla savaşı anlayışı başarılı
olmamıştır. Küba’da Che katılmasaydı bile zaten hazır olan bir grup
bulunuyordu. Che, Fidel ve Raul Castro’nun da bulunduğu bu grubun başarısına
önemli katkı yapmıştır. Che, Meksika’da gruba katılmasaydı da, bu grup adaya
çıkarma yapacaktı.
Che, daha sonra Kongo’da ve Bolivya’da başarılı
olamadı. Bolivya’da Che'nin ardından gelen İnti Peredo da başarılı
olamadı. Başarılı olmayı bırakın, kayda değer bir ses bile çıkaramadı.
Gerilla savaşının bize yakın bir coğrafyada,
Kürt coğrafyasında nasıl verilebileceğini öğrenmek isteyen PKK’ye bakar.
Eleştirebilirsin, karşı çıkabilirsin, ama önce
incelersin.
Stratejik plan yapmadan önce konuyu iyi öğrenmek
gerekir. Bu iyi öğrenmede sadece teori vardır, henüz pratik yoktur.
Pratiğin yeniden şekillendireceği teori de yoktur.
1977 yılı ortalarında Rıza’nın yazdığı “Marksizm
Leninizm Dogma Değil Eylem Klavuzudur” başlıklı yazının ilk bölümü elime
ulaşmıştı. Okuyamadığımı hatırlıyorum, zira içinde bir şey yoktu. Sayfalarca
yazılmıştı ama bizim konumumuzla ilgisi yoktu.
İbrahim Yalçın’ın Adapazarı Cezaevi ile ilgili
yazdığı yazıda, bu yazının ikinci ve üçüncü bölümlerinin de o sıralarda
yazıldığını öğreniyoruz.
Taklitçilik, gözün çıksın!
“Marksizm Leninizm dogma değil eylem klavuzudur
I-II-III” başlığı ile, “Kesintisiz Devrim I-II-III” arasındaki benzerliği hemen
görüyorsunuz.
Peki sonra! Bugün bu yazıyı hatırlayan var
mı?
Yazarı hatırlıyordur, başkası da yoktur.
Neden, çünkü hem belirli bir kalite taşımıyordu ve
hem de pratikle desteklenemedi.
Bu ülkenin devrimci hareketinden hiçbir grup
halk savaşına yönelemedi. Devrimci Sol birkaç deneme yaptı, başarılı olamadı.
Aynı denemeyi yıllardır TKP-ML de yapıyor.
Savunduğun görüşü yaparsın ya da en azından
yapmaya girişirsin. Başarılı olamayabilirsin, ama en azından ciddi olarak
yapmaya yönelirsin.
HDÖ’nün böyle bir yönelimi olmadı.
1977’den bu yana 33 yıl geçti. Oldukça uzun bir
zaman. Kır gerilla savaşını göremedik. Bu durumda teori dediğin ne işe
yarar?
Yüksel Eriş bu teoriyi desteklese bile ne olur?
Hayat desteklemedikten sonra yapay destekler
aramanın anlamı yoktur. Fünyenin hangi mekanizmayla dinamiti patlattığını
bilmeyen ve bunu da hayatını kaybederek ödeyen Yüksel, halk savaşının stratejik
planlarını yapmış!
İbrahim’in yazdığına göre, 1979 yılında Rıza da
Karadeniz bölgesinde harekete geçecek bir gerilla kolunun planlarını yaparmış.
Bekliyoruz, halen göremedik.
Yüksel Eriş’i kendi açmazlarınıza alet
etmeyin.
Teorik ve pratik becerileriniz yeterliyse,
bunları kullanarak görüşlerinizi hayata geçirmeye çalışın. Bunu yapamıyorsanız
ne Yüksel’in ve ne de bir başkasının yardımı olmaz.
İyi ki de İlker’i ve Hasan Basri’yi benden başka
tanıyan yok. Yoksa onlar da bir şekilde kullanılmaya çalışılırdı. Tarihimizde
yeri olan insanları bu şekilde kullanmaya çalışmak, onları küçültmekten başka
işe yaramaz. Önemli olan, onları oldukları gibi anlatmaktır, bugünün
amaçları için kullanmak amacıyla ilahlaştırmak değil. Ama kime anlatıyoruz!
Sürecek…