NAFİLE BİR ÖLÜM

Engin Erkiner


21 Ocak 1977 günü gecesi Yüksel, 26 Ocak çıkışıyla ilgili olarak bomba hazırlarken patlama olur. İlk olarak ölen olmaz, yaralananlar olur. Yüksel gece yarısından sonra hastanede hayatını kaybeder. Bu ölümü ne zaman hatırlasam canım fena halde sıkılır. Anlamsız bir ölümdür, nafile bir ölümdür.

1971-1972 silahlı mücadele hareketi içinde bulunan ve tanıdığımız bazı insanlar hayatlarını kaybetti. İlker, Yüksel ve ben, uzun yaşayacağımıza inanmıyorduk. Hayatta kalırsak uzun yıllar hapishanede kalmak durumunda kalabilirdik, ama ölmemiz daha akla yakın bir ihtimaldi. 

Eylem yaparsanız, aksilik olur ya da hata yaparsınız ve çatışmadan hayatınızı kaybedersiniz. Olabilir, herkes hata yapar ve hataların da bazen vahim sonuçları olur.

Yüksel’in ölümü gibi bir ölüm hiç aklımıza gelmemişti. Kaza mı, bence değil; bilgisizlik, yanlış eğitim ve yapılan işi yeterince ciddiye almamak.

Dikkatsizlik ve yaptığı işi yeterince ciddiye almamak sonucu iki ay kadar sonra Ömür de benzer biçimde hayatını kaybedecekti.

İlk kısa süre askerlikten yararlanarak askerlik yapmıştım ve orada erlere nasıl eğitim verildiğini biraz görmek imkânım olmuştu. Klasik askerlikte bile silahla ilgili konularda önce teorik eğitim veriliyordu. Patlayıcılar konusunda da aynısının olması gerekirdi. Fünyenin ne olduğunu bilmeyen, dinamitin hangi mekanizmayla patladığını bilmeyen bir insanın başına kolayca kötü bir kaza gelebilir. Buna kaza denilebilir mi, ayrı bir konudur.

Konuyla biraz ilgilenen insan bile fünyenin hassas olduğunu, biraz sıkıştırma ya da ısıtmayla patladığını bilir. Fünye patlamasıyla yaralanmak da pis bir yaralanmadır. Öldürmez, ağır da yaralamaz ama vücudunuzun çok yerine minik parçaları saplanır. Dinamit de bu minik parçalarla patlar. Bunu bilen bir insan içinde fünye bulunan dinamit lokumunu sıkıştırmaya kalkmaz. Yapılan, öteki adıyla, dinamiti kendi elinle patlatmak olur.

İnsan “gerilla uzmanı Rıza”dan eğitim alınca bir şey öğrendiğini sanıyor ama maalesef öyle olmuyormuş. Hepimizin bilmedikleri var ama bunlar öldürücü bilgisizlikler.

Bilgisizliğin asıl kaynağı bilgi eksikliği değildir, bildiğini sanmaktır.

Elbistan civarındaki bir yaylaya hangi akla hizmet için gidildi, o zaman da anlamamıştım, şimdi de anlamıyorum. Saatli bomba yapmak evde de öğrenilebilir. Devreyi hazırlarsınız, fünyenin yerine de küçük bir ampul koyarsınız, ampul yandı mı fünye patladı anlamına gelir. 

Yaylada makineli tüfek mi kullanılacak?

Olabilir, aynı eğitimi daha küçük silahlarla İstanbul’da deniz kıyısında yapmıştık. Dalgaların sesinden fazla bir şey duyulmuyordu. 

Orada kullanılan kalaşnikof…

Şehir silahı değil, kır silahı ve kafamızda yakın dönemde kır gerillası yoktu. Gerçi daha sonra İntercontinental otelinin kurşunlanmasında iki kalaşnikof kullanmıştık ama bu genellemesi yapılamayacak bir eylemdir. 

Yaylada uzun yürüyüş yapmanın belki tek faydası olmuştu, o bölgenin insanı olan Hamdullah dışında, Yüksel’in deyimiyle, herkes dökülmüştü. Dağda yürümek bambaşkadır ve şehirdekine hiç benzemez.

Halk savaşını ve dolayısıyla kır gerillasını teorik olarak kabul ederdim ama pratikte hiçbir yakınlığım yoktu. Nasıl olsa bir kentler ülkesi olan Türkiye’de kentteki mücadele her zaman önem taşıyacaktı.

Ve nitekim THKP-C kökenli hiçbir örgüt kırsal alanda silahlı mücadele yürütemeyecekti. Deneyen olacak ve hemen vazgeçecekti. Hâlâ o hayalle yaşayanlar bulunuyor ve yaşanılan pratikleri göz ardı edip yıllar öncesinin teorisine bağlı kalmak insanlarda resmen hastalık türünden arazlara yol açıyor.

Beni özellikle şaşırtan nedir biliyor musunuz?

Ben kim, askeri önderlik kim?

Hiçbir zaman böyle bir iddiam olmamıştı ama pratiğe girince hiç de fena değildim. Girdiğim her eylemi sonuca götürdüm. Böyle olabileceğini önceden hiç düşünmemiştim. Yine de zorunluluk sonucu askeri olarak ön plana çıktım diyebilirim. Yapılan işi ciddiye alıyordum ve bütün ayrıntılarıyla düşünmeye çalışıyordum. Bu ise büyük bir zaman ve enerji harcanmasına neden oluyordu ama buradan tasarruf yapılamazdı.

Alınabilecek bütün önlemleri almadan tehlikeye girene cesur değil, aptal denir. Bu sözü nerede okumuştum hatırlamıyorum ama hep uyguladığım bir söz oldu.

Böyle ölümlere insanın canı sıkılıyor. 

Hepimiz erken öleceğimizi düşünüyorduk ama böyle değil!..