Engin Erkiner
Son yazımın
başlığı “Veda Zamanı” idi. Bu yazıda 26 Ocak 1976’da Beylerderesi’nde hayatını
kaybeden yoldaşların yanı sıra, bir yıl sonra yaklaşık aynı gün bir patlama
sonucu hayattan ayrılan Yüksel Eriş’in ölüm yıldönümlerinde susacağımı
belirtiyordum. Bu yoldaşlarla ilgili olarak yapılabilecek her şey yapılmış,
anlatılabilecek her şey anlatılmıştı.
Bundan sonrası
tekrar olacaktı ve bu da bize yakışmazdı. Biz hiçbir zaman kendini
tekrarlamayan bir hareket olduk. Hiçbir zaman yıllar öncesinin anılarını
sürekli tekrarlayarak anlatmayı öne çıkarmadık. Bu nedenle, ölüm
yıldönümlerinde kısaca anmakla yetinmek ve bilinenleri tekrarlamamak daha doğru
olacaktı.
Bu yazıdan 8-9 ay
kadar sonra aklıma kendiliğinden bir konunun eksik kaldığı geldi. Hiç
anlatılmamış değildi ama hem parçalı hem de eksikti.
O dönem kurulan
değişik örgütlerde de görüldüğü gibi hepimiz erkektik ama sonraki yıllarda
kadınlar için özel bir hareket olacaktık. Kendimiz bile bunun farkına
varmamıştık. 1980’li yılların sonlarında bunu bana Kurtuluş’tan bir kadın
anlatacaktı.
“Her harekette
kadınlar vardı ama sizde yönetici düzeyde kadın fazlaydı. Bu çok değişik durum
bizim de yıllar sonra dikkatimizi çekti. Önce pek inanan olmadı ama durum
ortadaydı.”
Düşündüm, kadın
haklıydı. Sadece bizim değil sosyalist hareketin en tanınmış kadını –hatta en
tanınmış insanı- Bombacı Leyla diye bilinen Belma Gürdil’di. Bombacı Leyla
adını bilmeyeni bugüne kadar görmedim. O yıllarda doğmamış olanlar bile
duymuşlardı.
Belma ve Hilal
ikiye ayrılmış olan İstanbul’da bölge sorumlularıydı. Ömür de İç Anadolu
sorumlusuydu. Sorumluluk taşıyan kadınlar bu kadarla sınırlı değildi ama
diğerlerini tanımıyorum. Gülay Kerimoğlu bunlardan birisiydi. İbrahim Yalçın
ile 1980 sonlarında Adana’da iken kısaca görmüşüz. Yakın yıllarda hayatını
kaybetti. HDÖ’lü arkadaşlar arasında da sorumlu düzeyde kadınlar olduğunu biliyorum
ama tanımıyorum.
Soru şudur: 1974
yılında bu örgütün kurucusu olan İlker Akman, Yüksel Eriş, ben ve sonradan
çekilen arkadaşı da katarsak Necati’nin evlilik ve kadınlarla ilişkiler
konusunda görüşleri nasıldı?
Aynı okulda
(ODTÜ) ve aynı bölümde (kimya) bulunduğum Necati benden birkaç yaş küçüktü ve
mezun oluncaya kadar kız arkadaşıyla birlikte yaşayacaktı. Sonra evlenmişler,
iki çocukları olmuş. Yıllar sonra ODTÜ’den ortak tanıdıklarımız aracılığıyla
Necati’ye ulaştığımda ayrıldıklarını ve kendisinin yeniden evlendiğini
öğrenecektim.
İçimizde sadece
Yüksel evlenmeye karşıydı. Benzer anlayış bir dönem Ömür’de de vardı, sonra
fikrini değiştirdi anlaşılan… Yüksel ve İlker ile beraberken bu konuyu hiç
konuşmadık ve zaten konuşup da ne yapacaktık?
Konuşmadan bir
konuda anlaşıyorduk: Fazla yaşamayacaktık. Bu bize 1971-1972’den miras kalmış
bir ruh haliydi diyebilirim. Bunu öylece kabullenmiştik. Kimsenin ölümü
düşündüğü yoktu ama seçtiğimiz mücadele çizgisinde insanların genellikle fazla
yaşamadığını da biliyorduk. “Devrimci evlenmez!..” belirlemesi yapmak için
yeterli bir gerekçedir. İlker karşı çıkmazdı ama bu görüşte değildi, ben de
aynı görüşte değildim.
İlginçtir,
aramızda kadınları en iyi tanıyan Yüksel’di. Bu özellik nereden geliyordu,
bilmiyorum. Benim o güne kadar yaşantım büyük kentlerde –Adana, Ankara-,
İlker’in orta büyüklükte bir kentte (Balıkesir, üniversitede Ankara) geçmişti.
İçimizde köy kökenli olan sadece Yüksel’di. Gerçi onun da Gazi Eğitim’deki
öğrenciliği Ankara’da geçmişti ama insanın ilk gençlikte edindiği izlenimler
önemli oluyor.
Yüksel, Belma
için “Farklı gibi görünüyor, aslında klasik bir kadın!..” belirlemesi yapmıştı
ve bunun doğruluğunu yıllar sonra anlayacaktım. İlker’in ablasıyla evlenmeme
karşı çıkmamıştı ama düşüncesini de söylemişti: “Bu kadın politik değil!..”
Politik gibi
görünüyordu, faaliyetleri de vardı ama politik olmak başka bir ruh halidir,
bunu içselleştirmiş olmak gerekir. O zaman ben anlamamıştım ama Yüksel
anlamıştı. Belirttiğim gibi bu özelliği nasıl kazandığını bilmiyorum.
Belki köy kökenli olmanın getirdiği bir özelliktir veya başka nedeni
vardır.
İlker bir süre
Ankara’da TMMOB’de çalıştı ve burada iki kadınla ilişkisi oldu: Şeyma ve Hülya.
Bu kadınları hiç görmedim ama İlker’in ailesinde kıyamet koptuğu için bana
ulaşan bilgilerden durumu öğreniyordum. Ablası bilgileri bana iletirdi, ben
sormazdım çünkü bu tür konularla ilgilenmem ve de insanların üzerine
gidilmesini yanlış bulurum.
Beş kişilik bütün
aile toplanır, konuyu konuşurlarmış, annesi şiddetle karşı çıkarmış. Babası
beni de çağırdı ama gitmedim. Bu konulardan uzak dururum hele de evleneceğim
kadın konusunda aile toplantısı yapılması gibi şeyleri duyunca bile sinirlerim
ayağa kalkar. Herkesin aile ilişkisi ayrı, bu nedenle sessiz kalmak en iyisiydi.
İlker iki kadınla
da evlenmekten vazgeçti. Bunlar 1975 yılı içinde oluyordu. Bu durum kendisini
etkiledi. Fark ediliyordu ama bu tür konularda en doğrusu kararı kişiye
bırakmaktır; ben de öyle yaptım. Şeyma bildiğim kadarıyla yeni ayrılmıştı.
Hülya ise ayrılmak üzereydi. Bana iletilenlerden anladığım kadarıyla asıl sorun
da buradan çıkıyordu. Bence sorun olmaması gerekirdi ama karışmak üstüme vazife
değildi.
İlker’in
ablasından ayrılacağım zaman Yüksel, “Ben sana söylemiştim, dinlemedin, bir
süre daha katlanacaksın artık” demişti. Bunu konuştuğumuz zamanı hatırlıyorum:
1976 yılı Temmuz ayıydı. Yüksel fazla katlanmadığımı maalesef göremedi çünkü
altı ay sonra artık yaşamıyordu.
İlker 26, Yüksel
27 yaşında aramızdan ayrılacaktı. Ben ise ancak hapishaneye girdikten sonra 50
yaşımı göreceğime inanacaktım.
Kurucuları
arasında bulunduğunuz örgüt 1988 yılından beri bulunmuyor ama 20’li yaşlardaki
devrimcilerin bile Acilciler adını duymuş olduğunu değişik kereler gördüm. Çok
sayıda örgüt tarihin içinde kayboldu ama bizde böyle olmadı.
Kendi çevremiz
dışında pek bilinmeyen Yüksel Eriş’in de gerekli müdahalelerle bilinir
olmasıyla yaptığımız iş tamamlanmış oldu. Kimin tarafından olursa olsun
geçmişte yapılan hiçbir şey boşa gitmedi ama sizinkiler biraz daha fazla boşa
gitmedi.
Yüksel’in benden
önce tanıdığı Belma’nın bir belirlemesi vardır: “Sizde insanı çeken bir şey
var!”
Yapmaya karar
verdik ve elimizden geleni yaptık. Bu özellik hissediliyordu anlaşılan. Keşke
sizler de yaşayabilseydiniz…