SONSÖZ


Engin Erkiner 


40 Yıl Sonra Yüksel Eriş kitabının sonsözünde kitaptaki konuların özetini yapmayacağım. Okur buraya gelinceye kadar zaten okuyup bilgilenmiştir ya da ilk bu yazıyı okumuşsa geriye dönüp kalanı da okuyabilir. Hayat bu, ne olacağı belli olmuyor. Ölümünden 41 yıl sonra Yüksel Eriş adına internette kitap yayınlanacağı kimin aklına gelirdi?

Geç oldu ama Yüksel şanslı adam vesselam. Kurucular arasında kitabı olmayan tek kişi oydu ama artık bu durum söz konusu değildir.

İlker Akman’ın Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz adlı uzun yazısı 1975’in ikinci yarısında yazılmış ve 1976 başında tamamlanmıştı. Bu yazıyı 1976’da broşür olarak basmıştık. Ölümünün ardından yaklaşık 40 yıl sonra bu yazıyı bir de önsöz yazarak 40 Yıl Sonra TDAS kitabında yayınladık. Bu kitap hareketin başlıca yazılarını bir araya getirdiği gibi, kitaba adını veren uzun yazıyla da TDAS’ın 40 yıl sonraki güncellenmesini içermektedir.

Senin de adın bir kitabın üzerinde artık Yüksel, bu konudaki eksiğimizi tamamladık. Tamamlanmayabilirdi de…

Fizikçi Pascal’ın sevdiğim bir sözü vardır: “Şans ancak hazırlanmış kafalara yardım eder.”

Fizikte ve doğa bilimlerinin diğer dallarında bazı önemli buluşlar rastlantı sonucu gerçekleşmiştir. Araştırmacı tesadüfen sıra dışı bir gelişmeye dikkat etmiş ve buradan hareket ederek bilimde önemli gelişme sağlamıştır. 

Bunun gerçekleşebilmesi için rastlantı yetmez, araştırmacının da rastlantı sonucu ortaya çıkan sıra dışı duruma dikkat etmesi ve onu yorumlayıp geliştirebilmesi gerekir. Başka bir deyişle kafanın buna hazır olması gerekir. Aksi durumda rastlantı gelir ve gider. Şans ancak onu değerlendirebilenler için anlam taşır.

Yıllar önce lisedeki fizik kitaplarında Newton’un yerçekimini buluşuyla ilgili olarak şöyle bir resim yer alırdı: Bir ağacın altına oturmuş ve düşüncelere dalmış olan Newton’un kafasına elma düşüyor ve Newton da buradan hareketle yerçekimini buluyordu!..

İlgisi yok, Newton yerçekimini uzun matematik hesaplar sonucu bulur ama bu resimle ilgili olarak fizik öğretmeninin anlattıklarını hâlâ hatırlarım: “Newton’a gelinceye kadar nice kafalara nice elmalar düşmüştür ama kimsenin aklına yerçekimi gelmemiştir.”

Yerçekiminin bulunması böyle olmamıştı ama kafa hazırsa ilk düşünce böyle de oluşabilirdi…

40 Yıl Sonra Yüksel Eriş  kitabı 2018 yılı başında yayınlanıyor. 2018’in Ağustos ayında  www.enginerkiner.org  on yılı geride bırakmış olacak.

Bu kitap aslında bu sitenin eseridir ya da yan ürünlerinden bir tanesidir.

Bu sitede başlayan örgüt tarihimizle ilgili kamuoyuna açık değerlendirme ve hesaplaşma, içimizdeki hainin ortaya çıkarılması sosyalist hareketten daha geniş bir çevrenin dikkatini çekti. 

Bu kitabın yazarlarından Cahit Çelik bu siteden hareketle Miro Masalı ’nı yazdı. İbrahim Yalçın yazar oldu. “Bu site beni yazar yaptı!..” belirlemesi kendisine aittir. Denilebilir ki, İbrahim Yalçın’ın Ey Hayat adlı kitabı yazmasında bu sitenin önemli katkısı oldu. “Sürekli notlar alıyordum ama kitap yazabilecek durumda değildim, bu site beni yazar yaptı!..” diyordu.

Bir internet sitesinin bu kadar iş becermesi, hayırlara vesile olması pek rastlanan bir olay değildir.

Lazkiyeli Muhabarat, içimizdeki hain 20 yıl önce bana saldırsaydı, bu derecede olmayabilirdi. Almanya’da gördüğüm ikinci üniversite eğitiminden, politik bilim ve sosyoloji derslerinden çok şey öğrendim. En başta biz Türkiyeli insanlarda ortak olan bir eksikliği aştım. Olgular arasında bağlantı kurmayı ve asıl tabloyu ortaya çıkarmayı öğrendim.

Bilgi düzeyimiz iyidir ama bilginin değişik parçaları arasında yeterli bağlantı kurabildiğimiz ve buradan hareketle tablo oluşturabildiğimiz söylenemez. İyi üniversite eğitimi görenlerde bile bu eksiklik bulunur.

İçimizdeki hain konusunda büyük bir yığın bilgi vardı. Önemli eksik, bu bilginin iç bağlantılarının yeterince kurulmamış olmasıydı. Bağlantılar kurulunca herifin 1978 operasyonunda polisle anlaştığı ve ardından da örgütü tasfiyeye yöneldiği ortaya çıkacaktı.

Bağlantılarla tabloyu oluşturuyorsun, neresi eksik, görüyorsun; bu eksik nerede bulunabilir, bunu arıyorsun. Bu işi genellikle İbrahim Yalçın yapardı.

Ne aradığını bilmek yetmez, bunu nerede arayacağını da yaklaşık bilmen gerekir. Salonda kaybettiğin anahtarı bahçede ararsan, bulamazsın. Bunun gibi bir şey…

Son olay bağlantı kurmanın önemini bir kere daha gösterecekti: 1978 Mart operasyonunda –ülke çapında darbe yediğimiz ve yaklaşık 100 kişinin yakalandığı operasyon- yakalananlardan birisiyle konuşuyordum. Antakyalıydı ve bana o ilin emniyetinde geçirdiği günleri anlatıyordu. Aklıma geldi, sordum.  “Bu herifi de gördün, değil mi?..” dedim.

Hayır, görmemişti ya da o herif oraya getirilmemişti.

Hayatında Antakya’yı görmemiş olanların bile bu kente getirilip Samandağ banka soygunuyla ilişkilendirilmeye çalışıldığı bir operasyonda, bu kentten olan herif getirilmemişti. Belli ki küçük yerde polisle işbirliği ortaya çıkmasın diye böyle yapılmıştı.

İbrahim’e telefon ettim, uyuyordu, duyunca yataktan nasıl fırladığını telefondaki seslerden bile anlayabilirdin.

“Biz bunu şimdiye kadar nasıl düşünmedik!..”

Bilmiyorduk ki düşünelim. Konuyu bilenler de bağlantıyı kuramıyordu. Epeyce oluşmuş olan tablodaki bir eksik daha tamamlanmış olacaktı böylece…

Kafaca hazır olmasak, bu kadarını beceremeyebilirdik. Rastlantı ve şans; kime ne zaman gelir, bilinmez. Hazırsan kullanırsın, değilsen geçip gider…

Senin adın da bir kitabın başlığı oldu, 40 Yıl Sonra Yüksel Eriş!..